GÜNDOĞMUŞUN GEÇMİŞİ HAKKINDA ZÜHTÜ OKUDAN HATIRALAR   (2)

'GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER

“GÜZLE KÖŞKÜNDEN ESİNTİLER.”

GÜNDOĞMUŞUN GEÇMİŞİ HAKKINDA ZÜHTÜ OKUDAN HATIRALAR   (2)

Bu hafta da Gündoğmuş’umuzun geçmişteki değerli hatıralarını çok kıymetli Okur sülalesinin çok önemli isimlerinden merhum Rahmetli Zühtü Okur’dan 16 Ağustos 2000 Tarihinde Güzle’nin Bük mevkiindeki evlerinde aldığımız canlı hatıralarının çözümüne devam edelim.

Geçen hafta, Eksere Köyünün Kaza olma Kanunundan bahsetmiştik. Bu haftaki yazımız da onu biraz daha detaylandırarak tarihe not düşmeye çalışalım.

Merhum Zühtü Okur anlatmaya devam ediyor.

“Eksere Köyünün, Gündoğmuş ismiyle kaza olması konusu şöyle gelişti. Babam Manavgat Müftüsü Alirıza Efendi ile Antalya’nın ilk milletvekillerinden Rasih Kaplan medrese arkadaşıydı.  Rasih Kaplan Aksekili. Eksere köyünün kaza olma gerekçesi ise: muhitin dağlık olması, Akseki’ye uzak olması ve yaylalarda asayiş problemlerinin olması. Yaylalarda bazı olaylar oluyor. Bu olayları uzaklıktan dolayı halletmek çok zor oluyor veya mümkün olmuyor. Onun için kendi aralarında özel bir meşveret yapıyorlar: “burada bir kaza teşkil edilmesi zaruridir!” diye karar veriyorlar. Fakat bunu gizli tutuyorlar. Kimseye söylemiyorlar. Bu arada bazı kimseler tarafından Senir Köyü’nün kaza olması fikir ve teklifi ortaya atılıyor. Fakat Senir’in Alanya yoluna uzak olmasından dolayı bu fikir kabul görmüyor. O zaman Eksere köyü de Senir de Alanya’ya bağlı köyler.
“Bu gelişmelerden sonra Eksere köyünün kaza olması konusu Antalya Mebusu Rasih Kaplan tarafından  Birinci Türkiye Büyük Millet Meclisine kanun takriri (teklifi) veriliyor. Babam Manavgat Müftüsü olduğu için, biz o zaman Manavgat’ta oturuyorduk. Posta müvezzi (dağıtıcısı) beni bilirdi ve posta yoluyla Manavgat Müftüsü olan babama ait gelen; mektup ve telgraf gibi bütün evrakları bana verirdi.”

“1936 senesinin Haziran ayı idi bana posta dağıtıcısı bir telgraf verdi. Telgrafta aynen şunlar yazıyordu. “ Eksere’nin kaza teşkili namındaki kanun meclisten çıktı müjde!”

“Ben böyle bir telgraf görünce şaşırdım kaldım! Çünkü bu konuda daha önce hiç bir fikrim ve duymuşluğum yoktu. Eve geldim babama;”

“Baba Rasih amcadan telgraf var!”  dedim. Babam gülerek;  “kanunu kabul edilmiş mi?  dedi. Ben de kabul edilmiş dedim. Babam telgrafı okudu bana; “Git hemen çabuk hemşerilerimizden beş kişiyi buraya eve çağır gel.” Dedi.”

“O zaman Manavgat Çayının kenarında köprünün altında düzlük bir alan vardı, Eksereliler, bütün hemşerilerimiz orada toplanırlar, kendiler de hayvanları da orada istirahat ederlerdi. Ben o köprü altına geldim. Orada, Rahmetli Çilingir Mustafa amca, Efe Alisi ve Musa Çavuş dayılar vardı. Onları eve çağırdım. Onlar bizim eve geldiler. Babam onlara durumu izah etti. Olayı duyunca onlarda çok şaşırdılar.”

“Babam onlara: “Müjde köyümüz artık kanunla kaza oldu! Şimdi sizim hemen yapacağınız iş şudur. “derhal, Derebağ beleninden başlayarak, Senirçaltı’ya kadar olan mesafedeki yolu düzgün hale getirin. Yol üzerindeki, temelleri, çalıları, ormanları iyice, kesin yolu düzeltin!” diye onlara talimat verdi. Çünkü oralarda vasıta gidecek yol yoktu. Her taraf patika yoldu. Köyümüz artık, kaza yani ilçe oldu. Kaza olunca orada yepyeni bir hayat ve hareket başlayacak. Bunların en başında da ulaşımın, dolaysıyla kazaya gidecek bir yolun olması lazımdı.”

“Daha sonra babam bu gelen heyete şunları hatırlattı: “Köyümüz yeni kaza olduğu için memur atanacak orada oturacak evler yok. Memurlara kiraya oturacak ev temini edin!” diye talimat verdi.”
“Soru: ondan önce insanlar ulaşımı nasıl sağlıyorlardı? Eksere’den Manavgat’a,  Serik’e Antalya’ya neyle, nasıl gelip gidiyorlardı.?”
“CEVAP: İnsanlar o zaman yetiştirdikleri meyve ve sebze mahsullerden hayvanlara yüklüyorlardı, Manavgat ve Serik köylerinde onları zahire ile yani buğdayla değiştirip geri dönüyorlardı. Bu ziyaret ve ticaret her seferinde onlara onbeş güne mal oluyordu. Yani Eksere’den çıktıktan sonra onbeş günde tekrar evlerine geri dönüyorlardı. İki, üç ay sonra aynı yolu bir defa daha kat etmek durumundaydılar. Geçinmeleri ve hayatlarını devam ettirmeleri için bu şarttı.”

“Manavgat ve Serik’in köylerine yapılan bu ticari ziyaretlerden dolayı hemşerilerimizin Manavgat’a geliş gidişleri hiç eksik olmuyordu.”
“Çünkü o sırada Eksere köyünde oturan insanlar, yazın altı ay yaylada, kışın da altı ay köyde ikamet ediyorlardı. Dolayısıyla memurlara uygun oturacak evler filan yoktu. Hemen bunun temin edilmesi lazımdı.”
“Soru; o zaman Eksere’nin nüfusu ne kadar hane sayısı kaç?”
“Cevap: Hane sayısını tam olarak bilmiyorum ama kırk-elli hane diye tahmin ediyorum. Fakat nüfusu 560 küsur idi.”
“Biz bu gelişmelerden sonra bir ay içinde,  1936 Haziran ayı içinde yeni kaza olan Gündoğmuş’a taşındık. Fakat orada ev yok. Fırın yok, otel yok! Tamamen bir mahrumiyet bölgesi.”
“Soru:  bu arada lafınızın arasına giriyorum, Eksere’ye, Gündoğmuş’a gelen ve yerleşen ilk insanlar nereden geldiler bu konuda bir bilginiz var mı?”
“Cevap: Benim bildiğim kadarıyla Orta Asya’dan gelen Türkler; zamanın idaresi tarafından; Akseki, hadim ve bu muhitte yerleştirilmişler.”
“Soru:  Osmanlı zamanında mı?”
“Cevap: Hayır Osmanlı’dan evvel Selçukludan da evvel Malazgirt savaşından sonra insnalar gelip bu muhite ve mevkiye gelip yerleşmişler.”
“Soru: Bu konuda bir belge var mı bildiğiniz?”
“Cevap: Böyle bir belge vardı fakat bunu bulamadılar. Tahmin ediyorum Antalya ili vilayeti veya içişleri bakanlığı arşivlerinde bu belgenin olması lazım.

Ben sadece kulaktan duyduklarımı anlatayım. Buraya gelen ilk insanlar şu anda Sümeni mevkiine yakın olan Köyiçi denen alanda yerleşiyorlar. Orada bir zelzele mi, heyelan mı oluyor; daha sonra halk kalkıp şu anda ki ilçemizin bulunduğu yeri yurt tutup yerleşiyorlar.”
“Soru; peki bu Köyiçi denen yerde bu anlattıklarınıza delil olacak kalıntılar var mı?”
“Cevap:  evet yakın zamana kadar bu kalıntılar vardı. Ev kalıntıları, yıkıntıları vardı. Fakat orası daha sonra arazi haline getirilip, ekilip dikildiği için bu kalıntıların çoğu kayboldu. Ben bunları gördüm büyük duvar kalıntılar vardı. İşte bu Köyiçi denen mevkiye Eksere denilmiş. Bu ekser kelimesi peltek “s” ile söylenen Arapça bir kelime ve Ekseriyet, çoğunluk anlamına gelen bir kelime. Köyün isminin de oradan geldiği söyleniyor.”
Gelecek hafta bu tarihi hatıralara kaldığımız yerden devam edelim inşallah.   04.04.18 NEJAT EREN ANTALYA